BİR TAS ÇORBA
Allah dostlarından Muhammed Hariri Hazretleri (ks) anlatmıştır:
Bir gün tekkeye yalın ayak, saçı sakalı birbirine karışmış, üstü başı darmadağın solgun yüzlü ve mahzun bir genç çıkageldi.
Selam verdi, geçip oturdu. Sonra kalkıp abdest aldı, iki rek’at namaz kıldı, dua etti. Ardından bir köşeye büzülerek uyuyakaldı.
Akşam ezanı okununca uyandı ve bizimle birlikte akşam namazını kıldı.
O gün Bağdat Valisinin daveti vardı. Biz, valinin davetine katılacak, orada sohbet tertip edip ders yapacaktık. Genci de çağırdım. 
‘’Valinin daveti var. Bizimle gelir misin?’’ dedim.
Genç yüzüme derin derin baktı ve :
 ‘’Allah razı olsun! Bana bir tas sıcak çorba verirsen o bana yeter! Ben gelmeyeyim!’’ dedi. 
Ben içimden:
‘’Adam koskoca valinin davetine gitmiyor da, benden çorba istiyor! Pes doğrusu!’’ dedim.
Gence öfkelendim, çorba da vermedim. Onu tekkenin köşesinde bıraktım. Ve çıkıp gittim.
Davetten döndüğümde genç aynı köşede büzülmüş vaziyette uyuyordu. Ben de yatağıma uzandım ve uykuya daldım.
Gece rüyamda ne göreyim? Peygamber efendimiz (a.s.m.), sağında Hazret-i İbrahim (a.s.), solunda Hazret-i Musa (a.s.), arkasında yüz yirmi dört bin peygamber ordusuyla birlikte gencin karşısında gülümsüyorlardı. 
Etrafları ayın on dördü gibi parlıyordu. Sevinç ve heyecanımdan ne yapacağımı şaşırdım. Sonra toparlandım, koştum ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) eline kapanmak istedim. Fakat Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bana elini vermedi. Mübarek yüzü de kızgındı. Neden bana dargın olduğunu düşünmeye kalmadan buyurdu ki:
 ‘’Bu gece işlediğin kusuru unuttun mu? Bir fakir sana sığındı. Ondan bir tas çorbayı esirgedin! Onu aç bıraktın da, valinin davetine koştun!’’
Kan ter içinde uyandım. Korkudan tir tir titriyordum! Büyük bir suç işlediğimi anladım. Derhal yatağımdan sıçrayıp kalktım. Fakirin yattığı köşeye baktım. Fakir yoktu. Kendimi dışarı attım. Baktım,fakir genç az ileride yürüyordu. Ona seslendim:
‘’Ey genç! Allah için bir dakika dur! Kimsin? Necisin? Nereden gelip nereye gidiyorsun? Aç mısın, susuz musun? Bir ihtiyacın var mı? Gel, sana çorba hazırlayayım!’’
Genç, yüzüme gülümseyerek baktı. Dedi ki:
‘’Üstadım! Senden bir tas çorba alabilmek için yüz yirmi dört bin peygamberin şefaatine ihtiyaç var! Herkes yüz yirmi dört bin peygamberi nereden bulsun?’’ Genç böyle der demez gözden kayboldu. Dona kalmıştım! Hala o günü hatırladıkça içimde derin bir pişmanlık duyarım!

Bu hikayeden yola cıkarsak; 
Peygamberimiz(ASM) bir tas çorba için elini vermiyorsa, Müslümanların en büyük ihtiyacı bu zamanda İMAN olduğuna göre, imana ve iman takviyesine muhtaç müslümanlara iman hizmetini götürmeyenlere, gayret etmeyenlere elini vermek değil yüzüne bile bakmaz gibi geliyor...Allah bizleri muhafaza etsin....Amin..