285. Peygamber de, mü'minler de O'na indirilene inandı. Hepsi de Allah'a, meleklerine, kitablarına ve peygamberlerine iman ettiler. "O'nun peygamberlerinden hiçbirinin arasını ayırmayız. İşittik ve itaat ettik, affını dileriz, ey Rabbımız dönüş ve varış sanadır." dediler.
286. Allah bir nefse (kişiye) ancak gücünün yeteceğini yükler. O nefsin kazandığı lehine, kazanıp yüklendiği de aleyhinedir. Ey Rabbımız, unuttuk veya yanıldıysak bizi bundan muâhaze etme. Ey Rabbımız, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbımız, bize gücümüzün yetmiyeceğini taşıtma, affet bizi, bağışla bizi, rahmet eyle bize, Sen Mevlâ'mızsın. Kâfirler güruhuna karşı yardım et bizlere.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- İmam Ebû Mansur Abdulkahir b. Tahir, Muhammed b. Abdillah b. Asi b. Ziyâd'dan, o Muhammed b. İbrahim el-Bûşencî'den, o Umeyye b. Bestam'dan, o Yezid b. Züray'dan, o Ravh b. Kasım'dan, o A'la'dan, o babasından, o da Ebû Hureyre'den şöyle dediğini bize haber verdi;
"Allah Teala Peygamberi'ne: "Siz içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker." âyetini indirince, bu Rasulullah (s.a.v.)'ın ashabına pek ağır geldi. Sonra Rasulullah (s.a.v.)'a gelip dediler ki:
"Biz, namaz, oruç, cihad ve zekât gibi gücümüzün yettiği amellerle sorumlu kılındık şimdi Allah sana şu âyeti indirdi. Halbuki biz buna güç yetiremeyiz." Rasulullah (s.a.v.) da buyurdu ki:
"Siz, sizden önce kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hıristiyanlar'ın: "İşittik fakat asi olduk" dedikleri gibi mi demek istiyorsunuz? Siz: "İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz senin bağışlamanı diliyoruz, dönüş de ancak sana'dır." deyiniz. Topluluk bu âyeti okuyup dilleri ona alışınca Allah Teala “Amene’r-Rasulü”[1127] âyetinin tamamını indirdi. "
Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden öte yükyüklemez"[1128] âyetini de indirerek,
"Siz içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker." âyetinin hükmünü kaldırdı."[1129]
Müslim bu hadisi Umeyye b. Bestam yoluyla rivayet etmiştir. [1130]
2- Ebu Kureyb kanalıyla Ebu Hureyre'den rivayete göre o şöyle anlatıyor:
"Allah'ındır göklerdekiler de yerdekiler de. Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyet-i kerimesi nazil olunca bu müslümanlara ağır geldi (zor geldi) de Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelip diz çökerek:
"Ey Allah'ın elçisi, biz şimdiye kadar gücümüzün yettiği amellerle; namaz, oruç, cihad, sadaka ile mükellef kılınmıştık. Şimdi ise sana şu âyet nazil oldu ki bizim buna gücümüz yetmez. Biz içimizden geçirdiklerimiz sebebiyle de cezalandırılacaksak mahvolduk." dediler. Hz. Peygamber:
"Siz de sizden önceki yahudi ve hristiyanların: "İşittik, isyan ettik." dedikleri gibi mi demek istiyorsunuz? Siz onların yaptıklarının aksine: "İşittik, itaat ettik. Bizi bağışla Rabbımız, varış Sana'dır." deyin." buyurdu. Onlar:
"İşittik, itaat ettik, bağışla bizi Rabbımız, varış Sana'dır." dediler ve dilleri de böyle söylemeye alıştı. Bunun hemen peşinden Allah Tealâ
"O peygamber de kendisine Rabbından indirilene iman etti, mü'minler de... Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler. Kazandığı kendi lehine, kazandığı şer de kendi aleyhinedir. Ey Rabbımız unuttuk, yahut yanıldıysak bizi tutup muâhaze etme."ye kadar olan âyetleri indirdi.
Ebu Hureyre der ki: Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) buyurdu ki:
"Allah Tealâ: "Evet." buyurdu."
"Ey Rabbımız, bizden evvelkilere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme." kısmı nazil olunca Hz. Peygamber, Allah Tealâ'nin yine "Evet." buyurduğunu haber verdi.
"Ey Rabbımız, güç yetiremiyeceğimizi bize taşıtma, Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet eyle. Sen Mevlâmızsın bizim. Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım eyle." kısmı nazil olunca Hz. Peygamber (s.a.v.) yine Allah Tealâ'nin "Evet." buyurduğunu haber vermiştir.[1131]
3- Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Yahya, babasından, o Muhammed b. İshak es-Sakafî'den, o Abdullah b. Ömer ve Yusuf b. Musa'dan, onlar Veki'den, o Süfyan'dan, o Adem b. Süleyman'dan, o Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abbas'tan şöyle dediğini bize haber verdi:
"Siz içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker." âyeti nazil olunca, o âyet-i kerimeden dolayı hiç eşi görülmemiş bir korku mü'minlerin kalplerine dolmuştu. Nebî (s.a.v.): "Ya Rabbi, işittik itaat ettik ve teslim olduk deyin" buyurdu. Allah Teala da bunun üzerine onların kalplerine imanı yerleştirdi de: "işittik ve boyun eğdik" dediler. Nihayet Allah Teala "Ev ehta’na"ya kadar "Lâ yukellifullahu" âyetini inzal etti. Bu sûrenin sonuna kadar bu duaların her birinde kulların yaptığı dualara karşılık Allah Teala da: "Ben de yaptım (kabul ettim) gitti." buyurur."[1132]
Bu hadisi Müslim, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Veki yoluyla rivayet etmiştir. [1133]
4- İbn Abbâs'tan rivayet edilmiştir:
"Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyeti nazil olunca ashabın kalbine o zamana kadar hissetmedikleri bir duygu ve korku girdi de Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelip bu âyetin ağırlığından bahsettiler. Hz. Peygamber (s.a.v.):
"İşittik, itaat ettik, teslim olduk." deyin" buyurdu. Allah Tealâ da onların kalblerine iman bıraktı ve
"O peygamber de kendisine Rabbından indirilene iman etti, mü'minler de..." âyetini indirdi.[1134]
Ravi Ebu Kureyb der ki: "Ey Rabbımız unuttuk, yahut yanıldıysak bizi tutup muâhaze etme." yi okudu ve dedi ki:
(Allah Tealâ): "Öylece yaptım." buyurdu. Hz. Peygamber:
"Ey Rabbımız, bizden evvelkilere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme." kısmını okuyup Allah Tealâ'nın yine "Öylece yaptım." buyurduğunu,
"Ey Rabbımız, güç yetiremiyeceğimizi bize taşıtma" kısmını okuyup Allah Tealâ'nın "Öyle yaptım." buyurduğunu,
"Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet eyle. Sen Mevlâmızsın bizim. Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım eyle." kısmını okuyup Allah Tealâ'nın: "Öyle yaptım." buyurduğunu haber verdi."[1135]
5- Saîd ibn Cubeyr'den gelen rivayetin sonunda "Bu ümmete Bakara suresinin son âyetleri verilmiştir ki onlardan önceki ümmetlere verilmemişti." fazlalığı vardır.[1136]
6- Rivayetlerden öyle anlaşılıyor ki ashabın bazılarının "Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyeti ile "Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyeti arasındaki ilişkiden haberi yoktu.
7- Taberî'nin Ebu'r-Radâd el-Mısrî Abdullah ibn Abdusselâm kanalıyla Saîd ibn Mercâne'den rivayet ettiği şu haber bunu gösteriyor: İbn Mercâne şöyle anlatıyor:
"Bir gün İbn Ömer'e gelmiştim.
"Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker. O, dilediğini bağışlar, dilediğine de azab eder" âyetini okudu ve
"Eğer bizi bu âyetle muâhaze edecek olursa mahvolduk!" dedi ve ağladı, o kadar ki gözlerinden yaşlar aktı."
İbn Mercâne anlatmaya şöyle devam eder:
"Sonra İbn Abbâs'ın yanına geldim ve:
"Ey Ebu'l-Abbâs, İbn Ömer'e vardım "Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyetini okudu ve
"Eğer bizi bu âyetle muâhaze edecek olursa mahvolduk!" dedi ve ağladı, o kadar ki gözlerinden yaşlar aktı." dedim, İbn Abbâs:
"Allah Ebu Abdurrahmân (İbn Ömer)'i bağışlasın! Rasûlullâh (s.a.v.)'m ashabı da aynen İbn Ömer'in korktuğu gibi bu âyetten korkmuşlardı da Allah Tealâ "Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyetini indirdi. Vesveseyi neshedip sadece kavil ve fiili bıraktı" dedi.[1137]
8- Mücahid de Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. Abbas’ın arasında geçen olayda Said b. Mürcane’nin değil de kendisinin bulunduğunu rivayet etmiştir. [1138]
9- İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette o şöyle demiş:
"Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyeti nazil olunca Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ashabı feryad ettiler ve:
"Ey Allah'ın elçisi, elimizle, ayağımızla, dilimizle yaptıklarımızdan tevbe edelim. Fakat vesveseden nasıl tevbe edeceğiz, ondan nasıl sakınacağız? Bu mümkün değil" dediler de Cibril Rasûlullah (s.a.v.)'a "Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyetini indirdi." [1139]
10- Tefsirciler dediler ki: "Yukarıdaki âyet nazil olunca Ebû Bekr, Ömer, Abdurrahman b. Avf, Muaz b. Cebel ve Ensar'dan bir grup cemaat Hz. Peygamber'e gelip önünde dizüstü çöküp dediler ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, Allah'a yemin olsun ki bize bu âyetten daha çetin bir âyet inmedi. Zira bizim herhangi birimiz bazen içinden öyle birşey kuruyor ki, bütün dünya onun olması karşılığında dahi olsa, o şeyin kalbine yerleşmesini istemez. Demek biz içimizden geçen, elimizde olmayan şeylerle muaheze olunuyoruz. Vallahi helak olduk. Nebî (s.a.v.) de:
"Aynen böyle indirildi" buyurdu, Onlar da:
"Mahvolduk, güç yetiremeyeceğimiz bir işle sorumlu tutulduk" dediler. Hz. Peygamber de buyurdu ki:
"Korkuyorum ki siz, İsrail oğulları'nın, Musa (a.s.)'ya dedikleri gibi: "İşittik, fakat asi olduk" dersiniz. Siz: "İşittik itaat ettik" deyin." Onlar böylece bu hal içerisinde bir yıl beklediler. Nihayet Allah Teala:
"Allah herkese ancak güç yetireceği yükü yükler" âyeti ile genişlik ve rahatlık indirdi. Böylece bu âyet, önceki âyeti neshetti. Peygamber (s.a.v.) de buyurdu ki:
"Muhakkak Allah, ümmetimin içlerinden geçenleri -onlar o şeyi konuşup yapmadıkça- bağışlamıştır." [1140]
11- İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Bu âyet-i kerime nazil olunca, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Abdurrahman İbn Avf, Muâz (r.a.) ve bazı insanlar Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelerek,
"Ya Rasûlallah! Biz, güç yetiremiyeceğimiz amellerle mükellef tutulduk. Çünkü, hiç şüphe yok ki içimizden birisi, kalbinde yer almasını istemediği şeyleri hatırından geçirebilir. Üstelik o kimse dünyadadır..." derler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.),
"Belki de sizler İsrâiloğullarının, "işittik ama isyan ettik" [1141] dedikleri gibi demek istiyorsunuz. Sizler, "İşittik ve itaat ettik" [1142] deyiniz." der. Bu cevap, onlara ağır geldi. Onlar, bu konuda bir yıl bekledi. İşte bunun üzerine Allahu Teâlâ: "Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez" [1143] âyetini indirmiştir. Böylece de, bu âyet nesholunmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.);
"Allahu Teâlâ, yapmadıkları veya onu söylemedikleri müddetçe ümmetimin, nefislerine söylemiş oldukları şeyi bağışlamıştır" buyurmuştur."[1144]
12- "Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyetinin bir yıl kadar yürürlükte kaldıktan sonra "Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyetinin indiği ve ashabın bu sıkıntısının giderildiği, yani nesholunduğu; kâfirlere içlerinden dostluk besleyen mü'minler hakkında indiği (siz kâfirlere karşı sevginizi ve dostluğunuzu açıktan yapsanız da gizleseniz de Allah bunu bilir ve sizi bundan dolayı cezalandırır anlamına) ve neshedilmediği görüşleri de vardır.[1145]
13- Katade diyor ki
"Bize anlatıldığına göre, bu âyet-i kerime nazil olunca Rasulullah "Peygambere, rabbi tarafından kendisine indirilene iman etmek yaraşır." demiştir."[1146]
14- Hakim b. Cabir diyor ki:
"Bu âyet-i kerime Rasulullah’a indirilince Cebrail dedi ki:
"Aziz ve Celil olan Allah, seni de ümmetini de güzel bir şekilde övdü. Sen rabbinden dile dileğin sana verilir." Rtsulullah da rabbinden bundan sonra gelen âyetin ifade ettiği mânâyı diledi." [1147]
15- Bu arada yine İbn Abbâs'tan gelen bir rivayete göre de âyet şâhidlik hakkındadır ve buna göre âyet neshedilmiş de değildir. Yani "Ey inananlar siz herhangi bir hadiseye şahid olur, o hadiseye karışanlar sizin şâhidliğinize muhtaç olurlar da "Biz şâhid olduk ama hâkim önünde şâhidlik etmeyiz." derseniz, ya da "Biz bir şey görmedik, bilmiyoruz." derseniz Allah bununla sizi hesaba çeker." demektir.[1148]
16- Bir kısım müfessirler ise bu âyet-i kerimenin, şahitler hakkında nazil olmadığını, bu âyetin, Allah tealanın, kullarının hem fiilen yaptıkları amellerden hem de yapmayı doşünüp te fiilen yapmamış oldukları amellerden hesaba çekeceğini bildirmek için nazil olduğunu söylemişlerdir.[1149]
kaynaklar
Müslim bu hadisi Umeyye b. Bestam yoluyla rivayet etmiştir. [1130]
2- Ebu Kureyb kanalıyla Ebu Hureyre'den rivayete göre o şöyle anlatıyor:
"Allah'ındır göklerdekiler de yerdekiler de. Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyet-i kerimesi nazil olunca bu müslümanlara ağır geldi (zor geldi) de Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelip diz çökerek:
"Ey Allah'ın elçisi, biz şimdiye kadar gücümüzün yettiği amellerle; namaz, oruç, cihad, sadaka ile mükellef kılınmıştık. Şimdi ise sana şu âyet nazil oldu ki bizim buna gücümüz yetmez. Biz içimizden geçirdiklerimiz sebebiyle de cezalandırılacaksak mahvolduk." dediler. Hz. Peygamber:
"Siz de sizden önceki yahudi ve hristiyanların: "İşittik, isyan ettik." dedikleri gibi mi demek istiyorsunuz? Siz onların yaptıklarının aksine: "İşittik, itaat ettik. Bizi bağışla Rabbımız, varış Sana'dır." deyin." buyurdu. Onlar:
"İşittik, itaat ettik, bağışla bizi Rabbımız, varış Sana'dır." dediler ve dilleri de böyle söylemeye alıştı. Bunun hemen peşinden Allah Tealâ
"O peygamber de kendisine Rabbından indirilene iman etti, mü'minler de... Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler. Kazandığı kendi lehine, kazandığı şer de kendi aleyhinedir. Ey Rabbımız unuttuk, yahut yanıldıysak bizi tutup muâhaze etme."ye kadar olan âyetleri indirdi.
Ebu Hureyre der ki: Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) buyurdu ki:
"Allah Tealâ: "Evet." buyurdu."
"Ey Rabbımız, bizden evvelkilere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme." kısmı nazil olunca Hz. Peygamber, Allah Tealâ'nin yine "Evet." buyurduğunu haber verdi.
"Ey Rabbımız, güç yetiremiyeceğimizi bize taşıtma, Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet eyle. Sen Mevlâmızsın bizim. Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım eyle." kısmı nazil olunca Hz. Peygamber (s.a.v.) yine Allah Tealâ'nin "Evet." buyurduğunu haber vermiştir.[1131]
3- Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Yahya, babasından, o Muhammed b. İshak es-Sakafî'den, o Abdullah b. Ömer ve Yusuf b. Musa'dan, onlar Veki'den, o Süfyan'dan, o Adem b. Süleyman'dan, o Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abbas'tan şöyle dediğini bize haber verdi:
"Siz içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker." âyeti nazil olunca, o âyet-i kerimeden dolayı hiç eşi görülmemiş bir korku mü'minlerin kalplerine dolmuştu. Nebî (s.a.v.): "Ya Rabbi, işittik itaat ettik ve teslim olduk deyin" buyurdu. Allah Teala da bunun üzerine onların kalplerine imanı yerleştirdi de: "işittik ve boyun eğdik" dediler. Nihayet Allah Teala "Ev ehta’na"ya kadar "Lâ yukellifullahu" âyetini inzal etti. Bu sûrenin sonuna kadar bu duaların her birinde kulların yaptığı dualara karşılık Allah Teala da: "Ben de yaptım (kabul ettim) gitti." buyurur."[1132]
Bu hadisi Müslim, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Veki yoluyla rivayet etmiştir. [1133]
4- İbn Abbâs'tan rivayet edilmiştir:
"Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyeti nazil olunca ashabın kalbine o zamana kadar hissetmedikleri bir duygu ve korku girdi de Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelip bu âyetin ağırlığından bahsettiler. Hz. Peygamber (s.a.v.):
"İşittik, itaat ettik, teslim olduk." deyin" buyurdu. Allah Tealâ da onların kalblerine iman bıraktı ve
"O peygamber de kendisine Rabbından indirilene iman etti, mü'minler de..." âyetini indirdi.[1134]
Ravi Ebu Kureyb der ki: "Ey Rabbımız unuttuk, yahut yanıldıysak bizi tutup muâhaze etme." yi okudu ve dedi ki:
(Allah Tealâ): "Öylece yaptım." buyurdu. Hz. Peygamber:
"Ey Rabbımız, bizden evvelkilere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme." kısmını okuyup Allah Tealâ'nın yine "Öylece yaptım." buyurduğunu,
"Ey Rabbımız, güç yetiremiyeceğimizi bize taşıtma" kısmını okuyup Allah Tealâ'nın "Öyle yaptım." buyurduğunu,
"Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet eyle. Sen Mevlâmızsın bizim. Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım eyle." kısmını okuyup Allah Tealâ'nın: "Öyle yaptım." buyurduğunu haber verdi."[1135]
5- Saîd ibn Cubeyr'den gelen rivayetin sonunda "Bu ümmete Bakara suresinin son âyetleri verilmiştir ki onlardan önceki ümmetlere verilmemişti." fazlalığı vardır.[1136]
6- Rivayetlerden öyle anlaşılıyor ki ashabın bazılarının "Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyeti ile "Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyeti arasındaki ilişkiden haberi yoktu.
7- Taberî'nin Ebu'r-Radâd el-Mısrî Abdullah ibn Abdusselâm kanalıyla Saîd ibn Mercâne'den rivayet ettiği şu haber bunu gösteriyor: İbn Mercâne şöyle anlatıyor:
"Bir gün İbn Ömer'e gelmiştim.
"Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker. O, dilediğini bağışlar, dilediğine de azab eder" âyetini okudu ve
"Eğer bizi bu âyetle muâhaze edecek olursa mahvolduk!" dedi ve ağladı, o kadar ki gözlerinden yaşlar aktı."
İbn Mercâne anlatmaya şöyle devam eder:
"Sonra İbn Abbâs'ın yanına geldim ve:
"Ey Ebu'l-Abbâs, İbn Ömer'e vardım "Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyetini okudu ve
"Eğer bizi bu âyetle muâhaze edecek olursa mahvolduk!" dedi ve ağladı, o kadar ki gözlerinden yaşlar aktı." dedim, İbn Abbâs:
"Allah Ebu Abdurrahmân (İbn Ömer)'i bağışlasın! Rasûlullâh (s.a.v.)'m ashabı da aynen İbn Ömer'in korktuğu gibi bu âyetten korkmuşlardı da Allah Tealâ "Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyetini indirdi. Vesveseyi neshedip sadece kavil ve fiili bıraktı" dedi.[1137]
8- Mücahid de Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. Abbas’ın arasında geçen olayda Said b. Mürcane’nin değil de kendisinin bulunduğunu rivayet etmiştir. [1138]
9- İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette o şöyle demiş:
"Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyeti nazil olunca Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ashabı feryad ettiler ve:
"Ey Allah'ın elçisi, elimizle, ayağımızla, dilimizle yaptıklarımızdan tevbe edelim. Fakat vesveseden nasıl tevbe edeceğiz, ondan nasıl sakınacağız? Bu mümkün değil" dediler de Cibril Rasûlullah (s.a.v.)'a "Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyetini indirdi." [1139]
10- Tefsirciler dediler ki: "Yukarıdaki âyet nazil olunca Ebû Bekr, Ömer, Abdurrahman b. Avf, Muaz b. Cebel ve Ensar'dan bir grup cemaat Hz. Peygamber'e gelip önünde dizüstü çöküp dediler ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, Allah'a yemin olsun ki bize bu âyetten daha çetin bir âyet inmedi. Zira bizim herhangi birimiz bazen içinden öyle birşey kuruyor ki, bütün dünya onun olması karşılığında dahi olsa, o şeyin kalbine yerleşmesini istemez. Demek biz içimizden geçen, elimizde olmayan şeylerle muaheze olunuyoruz. Vallahi helak olduk. Nebî (s.a.v.) de:
"Aynen böyle indirildi" buyurdu, Onlar da:
"Mahvolduk, güç yetiremeyeceğimiz bir işle sorumlu tutulduk" dediler. Hz. Peygamber de buyurdu ki:
"Korkuyorum ki siz, İsrail oğulları'nın, Musa (a.s.)'ya dedikleri gibi: "İşittik, fakat asi olduk" dersiniz. Siz: "İşittik itaat ettik" deyin." Onlar böylece bu hal içerisinde bir yıl beklediler. Nihayet Allah Teala:
"Allah herkese ancak güç yetireceği yükü yükler" âyeti ile genişlik ve rahatlık indirdi. Böylece bu âyet, önceki âyeti neshetti. Peygamber (s.a.v.) de buyurdu ki:
"Muhakkak Allah, ümmetimin içlerinden geçenleri -onlar o şeyi konuşup yapmadıkça- bağışlamıştır." [1140]
11- İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Bu âyet-i kerime nazil olunca, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Abdurrahman İbn Avf, Muâz (r.a.) ve bazı insanlar Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelerek,
"Ya Rasûlallah! Biz, güç yetiremiyeceğimiz amellerle mükellef tutulduk. Çünkü, hiç şüphe yok ki içimizden birisi, kalbinde yer almasını istemediği şeyleri hatırından geçirebilir. Üstelik o kimse dünyadadır..." derler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.),
"Belki de sizler İsrâiloğullarının, "işittik ama isyan ettik" [1141] dedikleri gibi demek istiyorsunuz. Sizler, "İşittik ve itaat ettik" [1142] deyiniz." der. Bu cevap, onlara ağır geldi. Onlar, bu konuda bir yıl bekledi. İşte bunun üzerine Allahu Teâlâ: "Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez" [1143] âyetini indirmiştir. Böylece de, bu âyet nesholunmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.);
"Allahu Teâlâ, yapmadıkları veya onu söylemedikleri müddetçe ümmetimin, nefislerine söylemiş oldukları şeyi bağışlamıştır" buyurmuştur."[1144]
12- "Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyetinin bir yıl kadar yürürlükte kaldıktan sonra "Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyetinin indiği ve ashabın bu sıkıntısının giderildiği, yani nesholunduğu; kâfirlere içlerinden dostluk besleyen mü'minler hakkında indiği (siz kâfirlere karşı sevginizi ve dostluğunuzu açıktan yapsanız da gizleseniz de Allah bunu bilir ve sizi bundan dolayı cezalandırır anlamına) ve neshedilmediği görüşleri de vardır.[1145]
13- Katade diyor ki
"Bize anlatıldığına göre, bu âyet-i kerime nazil olunca Rasulullah "Peygambere, rabbi tarafından kendisine indirilene iman etmek yaraşır." demiştir."[1146]
14- Hakim b. Cabir diyor ki:
"Bu âyet-i kerime Rasulullah’a indirilince Cebrail dedi ki:
"Aziz ve Celil olan Allah, seni de ümmetini de güzel bir şekilde övdü. Sen rabbinden dile dileğin sana verilir." Rtsulullah da rabbinden bundan sonra gelen âyetin ifade ettiği mânâyı diledi." [1147]
15- Bu arada yine İbn Abbâs'tan gelen bir rivayete göre de âyet şâhidlik hakkındadır ve buna göre âyet neshedilmiş de değildir. Yani "Ey inananlar siz herhangi bir hadiseye şahid olur, o hadiseye karışanlar sizin şâhidliğinize muhtaç olurlar da "Biz şâhid olduk ama hâkim önünde şâhidlik etmeyiz." derseniz, ya da "Biz bir şey görmedik, bilmiyoruz." derseniz Allah bununla sizi hesaba çeker." demektir.[1148]
16- Bir kısım müfessirler ise bu âyet-i kerimenin, şahitler hakkında nazil olmadığını, bu âyetin, Allah tealanın, kullarının hem fiilen yaptıkları amellerden hem de yapmayı doşünüp te fiilen yapmamış oldukları amellerden hesaba çekeceğini bildirmek için nazil olduğunu söylemişlerdir.[1149]
kaynaklar
[1127] Bakara: 2/285.
[1128] Bakara: 2/286.
[1129] Sahih hadistir. Müslim; Eyman: 125/199 s. 115, Ahmed; Müsned: 2/412, Ebu Avane; Müsned: 1/76, Suyuti; Lübab: s. 52.
[1130] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 75..
[1131] Müslim, İman, 199; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 2/412; İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/96.
[1132] Sahih hadistir. Müslim; Eyman: 126/200 s. 116, Tirmizi; Tefsir: 2992, Nesai; Tefsir: 79, Ahmed-Müsned: 1/233, Hakim; Müstedrek: 2/286.
[1133] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 75.
[1134] Ahmed ibn Hanbel, Musned, 1/233.
[1135] Müslim, İman, 200; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 2/40, hadis no: 2992; İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/95.
[1136] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/96.
[1137] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/95.
[1138] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/95.
[1139] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/102.
[1140] Sahih hadistir. Müslim; Eyman: 126/200 s. 116, Tirmizi; Tefsir: 2992, Nesai; Tefsir: 79, Ahmed; Müsned: 1/233, Hakim; Müstedrek: 2/286; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 75-76.
[1141] Nisa: 4/46.
[1142] Bakara: 2/285.
[1143] Bakara: 2/266.
[1144] Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu'l-Gayb.
[1145] el-Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmn-Kur*ân, 3/281, 283.
[1146] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/102.
[1147] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/102.
[1148] Alûsî, Rûhu'l-Maânî, 3/65.
[1149] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/95.
0 Yorumlar