Bakara Suresi 6-7 sebeb-i Nuzül
6. Gerçek şu ki, kâfir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler.
7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.
8- Taberi, bu görüşlerden, dört âyetin iki sınıf mümini beyan ettiğini söyleyen görüşün daha doğru olduğunu söylemiştir. Zira bu görüşte olanların beyan ettikleri deliller kuvvetlidir.
Ayrıca bunlardan sonra gelen âyetlerde
kâfirlerin de, kalbleri mühürlenen açıkça kâfir olanlar, iman ettiklerini söyledikleri halde iman etmeyen münafıklar. şeklinde iki kısma ayrılmaları, müminlerin de iki kısım olduklarını gösteren bir delildir. demiştir.
Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Dahhak dedi ki:
"Bu âyet Ebû Cehl ve onun ehli beytinden beş kişi hakkında inmiştir." Kelbî de: "Yani yahudilerdir" demiştir."[12]
2- Kelbi kanalıyla İbn Abbâs'tan gelen bir rivayete göre bu âyetler Huyey ibn Ahtab, Ka'b ibnu'l-Eşref vb. Yahudi ileri gelenleri hakkında nâzil oldu.
3- İkrime ve Saîd İbni Cübeyr, onlardan Muhammed îbni Ebu Muhammed, ondan İbnu İshak tarikından İbnu Cerîr anlattı.. İbnu Abbas (r. a.) dedi ki:
"Bu âyetler Medine Yahudileri hakkında nazil oldu." [13]
Medine civarında bulunan Yahudiler, Hz. Muhammed'in, Allah'ın onlara ve bütün insanlara gönderdiği son elçi olduğunu herkesten daha iyi bildikleri halde herkesten önce tasdik edip ona iman etmeleri gerekirken tam tersine onu yalanladıkları için onları azarlamak ve suçlamak üzere Allah Tealâ bu âyeti indirmiştir.
4- İbn Abbas (ra.)'a göre bu ayet, kendilerini Allah'ın, "hakkı bile bile gizleyenler" diye vasf ettiği inatçı yahudî reisleri hakkında inmiştir.[14]
5- İkrime veya Saîd ibn Cübeyr'in İbn Abbâs'tan naklettiklerine göre Bakara Sûresinin başından itibaren 100 âyet birer birer isimlerini ve neseblerini saydığı Yahudi hahamları ile Evs ve Hazrec kabilelerinden münafıklar hakkında inmiştir. Taberî, konuyu uzatmamak için bu kimselerin isimlerini vermediğini söyler. [15]
6- Rebî İhni Enes dedi ki:
"Bu âyetler Ahzap (Hendek) harbinde nazil oldu."[16]
7- Bazı müfessirler ise, bu ayette kastedilenlerin Ebû Leheb, Ebû Cehil, Velid b. Mugîre v.b. gibi bir gurub müşrik olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bunlar, delilin (Hz. Peygamber ve Kur'ân'ın) zuhurundan sonra, bile bile inkâr etmiş, bilgi (marifet) hasıl olduktan sonra küfre sapmışlardır. [17]
8- İbn Cerir'in er-Rebi' İbn Enes'den tahricine göre bu iki âyet Bedr gazvesinde öldürülen müşriklerin kumandanları (ileri gelenleri) hakkında inmiştir.[18]
Rebi' b. Enes bunların şu âyette de zikredildiklerini söylemiştir.
"Kâfirlerin, Allah’ın nimetlerine şükredecekleri yerde, Allah’ı inkâr ettiklerini, kavimlerini helak yurduna sürüklediklerini görmez misiniz?" "Helak yurdu cehennemdir. Onlar oraya gireceklerdir. O, ne kötü bir yerdir."[19]
Rebi' b. Enes'in bu görüşünün dayanağı şudur: Allah teala bu âyette, kötüleri uyarıp uyarmamanın, onlara hiçbir fayda vermeyeceğini, onların kalblerinin mühürlendiğini beyan etmiştir. Halbuki kâfirlerden bir kısmı, daha sonra, Rasulullah’ın uyarısından faydalanarak iman etmişlerdir. Bundan anlaşılmıştır ki, âyette zikredilen kâfirlerden maksat, iman etmeden Bedir’de öldürülen küfrün elebaşlarıdır. [20]
9- Ali b. Ebi Talha'nın, Abdullah b. Abbas’tan naklettiğine göre ise, Abdullah b. Abbas bu âyeti şöyle izah etmiştir:
"Rasulullah (s.a.v.) bütün insanların iman etmelerini ve doğru yolda kendisine tabi olmalarını çok arzuluyordu. Onun bu şiddetli arzusunu bilen Allah teala, daha önce iman edecekleri yazılı olanlardan başkasının iman etmeyeceğini ve daha önce iman etmeyecekleri yazılı olanlardan başkasının da sapıklığa düşmeyeceğini bildirdi."[21]
10- Taberi, Abdullah b. Abbas’tan nakledilen birinci görüşün tercihe şayan olduğunu zikretmiş ve gerekçe olarak şunları özetle söylemiştir.
"Allah teala bundan önceki âyetlerde ehl-i kitabın iman edenlerini övmüştür. Bu âyetlerde de yine ehl-i kitabın iman etmeyenlerinden haber vermesi ve onları kınaması uygundur. Zira onların sıfatları farklı olsa da hepsi de ehl-i kitaptır. Böylece Allah teala, ehl-i kitabın iman edenleriyle iman etmeyenlerini karşılaştırarak birlikte zikretmiştir.
Allah teala bu âyetlerle, Rasulullah’ın hak peygamber olduğunu gizleyen Yahudi hahamlarına karşı onu desteklemiştir. Bunu böylece bilmiş olsunlar ki, Tevrat’ı Hz. Musa’ya gönderen Allah teala Hz. Muhammed’e de bunları öğretmiştir. Zira, ne Muhammed ne de kavmi, Kur'an inmeden önce bu gibi şeyleri biliyorlardı. Bu hal de, Yahudilerin, Hz. Muhammed’in Peygamberliği hakkında şüpheye düşmelerini bertaraf eder, Onun, Allah tarafından getirdiklerinin hak olduğunu ortaya koyar. Zira onlar, okur yazarlığı olmayan bir millet içerisinde ortaya çıkan ve okur yazarlığı olmayan bir kişinin onların gizlemiş oldukları haberleri ortaya çıkarması durumunda onun peygamberliği hakkında nasıl şüpheye düşebilirler ki?
Rasulullah’ın okur yazarlığı yoktu. O bir takım hesapları da bilmiyordu. Bu itibarla ona, "Kitapları okudu da öğrendi." Yahut: "Hesap yaparak kâhinlik yaptı." Veya "Rasulullah ile ilgili bir kısım haberleri gizleyen Hahamlardan okuyarak bu tür bilgilere sahip oldu." şeklinde iddialar onun hakkında hiç yakışık almayan iddialardır.
Taberi diyor ki:
"Bu âyette zikredilen kâfirlerden maksadın ehl-i kitap olan kâfirler olduğunun diğer bir delili de şudur ki: "Allah teala, bundan sonra gelen âyetlerle, münafıklara ve Hz. Âdem ve Havva kıssasına değindikten sonra tekrar ehl-i kitap'tan bahsetmiştir. Madem ki önce ehl-i kitabın müminleri söz konusu edilmiş ve yine ehl-i kitaba dönülmüştür. O halde bunların arasında zikredilen kâfirlerden maksat ta, ehl-i kitap olan kâfirlerdir.
"Küfür" kelimesinin lügat mânâsı "örtmek" demektir. Bundan dolayıdır ki, karanlığı ile bütün eşyayı örten geceye de "Kâfir" denmiştir, Yahudiler de Rasulullah’ın hak Peygamber olduğunu bildikleri halde o gerçeği gizlemeleri sebebiyle kendilerine "Gerçeği örten" anlamına "Kâfir" denmiştir. Nitekim Allah teala bunlar hakkında başka bir âyette şöyle buyurmuştur:
"İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti, biz, insanlara kitapta açıkladıktan sonra onları gizleyenlere, işte onlara Allah lanet eder. Hem de bütün lanet edenler lanet eder." [22]
11- Âyet-i kerimede bunların hiçbiri ismen belirtilmemekle onlar ve tarih boyunca, kıyamete kadar onlar gibi olanlar hakkında bu âyetler inmiştir demek en toplayıcı görüş olacaktır.[23]
Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Dahhak dedi ki:
"Bu âyet Ebû Cehl ve onun ehli beytinden beş kişi hakkında inmiştir." Kelbî de: "Yani yahudilerdir" demiştir."[12]
2- Kelbi kanalıyla İbn Abbâs'tan gelen bir rivayete göre bu âyetler Huyey ibn Ahtab, Ka'b ibnu'l-Eşref vb. Yahudi ileri gelenleri hakkında nâzil oldu.
3- İkrime ve Saîd İbni Cübeyr, onlardan Muhammed îbni Ebu Muhammed, ondan İbnu İshak tarikından İbnu Cerîr anlattı.. İbnu Abbas (r. a.) dedi ki:
"Bu âyetler Medine Yahudileri hakkında nazil oldu." [13]
Medine civarında bulunan Yahudiler, Hz. Muhammed'in, Allah'ın onlara ve bütün insanlara gönderdiği son elçi olduğunu herkesten daha iyi bildikleri halde herkesten önce tasdik edip ona iman etmeleri gerekirken tam tersine onu yalanladıkları için onları azarlamak ve suçlamak üzere Allah Tealâ bu âyeti indirmiştir.
4- İbn Abbas (ra.)'a göre bu ayet, kendilerini Allah'ın, "hakkı bile bile gizleyenler" diye vasf ettiği inatçı yahudî reisleri hakkında inmiştir.[14]
5- İkrime veya Saîd ibn Cübeyr'in İbn Abbâs'tan naklettiklerine göre Bakara Sûresinin başından itibaren 100 âyet birer birer isimlerini ve neseblerini saydığı Yahudi hahamları ile Evs ve Hazrec kabilelerinden münafıklar hakkında inmiştir. Taberî, konuyu uzatmamak için bu kimselerin isimlerini vermediğini söyler. [15]
6- Rebî İhni Enes dedi ki:
"Bu âyetler Ahzap (Hendek) harbinde nazil oldu."[16]
7- Bazı müfessirler ise, bu ayette kastedilenlerin Ebû Leheb, Ebû Cehil, Velid b. Mugîre v.b. gibi bir gurub müşrik olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bunlar, delilin (Hz. Peygamber ve Kur'ân'ın) zuhurundan sonra, bile bile inkâr etmiş, bilgi (marifet) hasıl olduktan sonra küfre sapmışlardır. [17]
8- İbn Cerir'in er-Rebi' İbn Enes'den tahricine göre bu iki âyet Bedr gazvesinde öldürülen müşriklerin kumandanları (ileri gelenleri) hakkında inmiştir.[18]
Rebi' b. Enes bunların şu âyette de zikredildiklerini söylemiştir.
"Kâfirlerin, Allah’ın nimetlerine şükredecekleri yerde, Allah’ı inkâr ettiklerini, kavimlerini helak yurduna sürüklediklerini görmez misiniz?" "Helak yurdu cehennemdir. Onlar oraya gireceklerdir. O, ne kötü bir yerdir."[19]
Rebi' b. Enes'in bu görüşünün dayanağı şudur: Allah teala bu âyette, kötüleri uyarıp uyarmamanın, onlara hiçbir fayda vermeyeceğini, onların kalblerinin mühürlendiğini beyan etmiştir. Halbuki kâfirlerden bir kısmı, daha sonra, Rasulullah’ın uyarısından faydalanarak iman etmişlerdir. Bundan anlaşılmıştır ki, âyette zikredilen kâfirlerden maksat, iman etmeden Bedir’de öldürülen küfrün elebaşlarıdır. [20]
9- Ali b. Ebi Talha'nın, Abdullah b. Abbas’tan naklettiğine göre ise, Abdullah b. Abbas bu âyeti şöyle izah etmiştir:
"Rasulullah (s.a.v.) bütün insanların iman etmelerini ve doğru yolda kendisine tabi olmalarını çok arzuluyordu. Onun bu şiddetli arzusunu bilen Allah teala, daha önce iman edecekleri yazılı olanlardan başkasının iman etmeyeceğini ve daha önce iman etmeyecekleri yazılı olanlardan başkasının da sapıklığa düşmeyeceğini bildirdi."[21]
10- Taberi, Abdullah b. Abbas’tan nakledilen birinci görüşün tercihe şayan olduğunu zikretmiş ve gerekçe olarak şunları özetle söylemiştir.
"Allah teala bundan önceki âyetlerde ehl-i kitabın iman edenlerini övmüştür. Bu âyetlerde de yine ehl-i kitabın iman etmeyenlerinden haber vermesi ve onları kınaması uygundur. Zira onların sıfatları farklı olsa da hepsi de ehl-i kitaptır. Böylece Allah teala, ehl-i kitabın iman edenleriyle iman etmeyenlerini karşılaştırarak birlikte zikretmiştir.
Allah teala bu âyetlerle, Rasulullah’ın hak peygamber olduğunu gizleyen Yahudi hahamlarına karşı onu desteklemiştir. Bunu böylece bilmiş olsunlar ki, Tevrat’ı Hz. Musa’ya gönderen Allah teala Hz. Muhammed’e de bunları öğretmiştir. Zira, ne Muhammed ne de kavmi, Kur'an inmeden önce bu gibi şeyleri biliyorlardı. Bu hal de, Yahudilerin, Hz. Muhammed’in Peygamberliği hakkında şüpheye düşmelerini bertaraf eder, Onun, Allah tarafından getirdiklerinin hak olduğunu ortaya koyar. Zira onlar, okur yazarlığı olmayan bir millet içerisinde ortaya çıkan ve okur yazarlığı olmayan bir kişinin onların gizlemiş oldukları haberleri ortaya çıkarması durumunda onun peygamberliği hakkında nasıl şüpheye düşebilirler ki?
Rasulullah’ın okur yazarlığı yoktu. O bir takım hesapları da bilmiyordu. Bu itibarla ona, "Kitapları okudu da öğrendi." Yahut: "Hesap yaparak kâhinlik yaptı." Veya "Rasulullah ile ilgili bir kısım haberleri gizleyen Hahamlardan okuyarak bu tür bilgilere sahip oldu." şeklinde iddialar onun hakkında hiç yakışık almayan iddialardır.
Taberi diyor ki:
"Bu âyette zikredilen kâfirlerden maksadın ehl-i kitap olan kâfirler olduğunun diğer bir delili de şudur ki: "Allah teala, bundan sonra gelen âyetlerle, münafıklara ve Hz. Âdem ve Havva kıssasına değindikten sonra tekrar ehl-i kitap'tan bahsetmiştir. Madem ki önce ehl-i kitabın müminleri söz konusu edilmiş ve yine ehl-i kitaba dönülmüştür. O halde bunların arasında zikredilen kâfirlerden maksat ta, ehl-i kitap olan kâfirlerdir.
"Küfür" kelimesinin lügat mânâsı "örtmek" demektir. Bundan dolayıdır ki, karanlığı ile bütün eşyayı örten geceye de "Kâfir" denmiştir, Yahudiler de Rasulullah’ın hak Peygamber olduğunu bildikleri halde o gerçeği gizlemeleri sebebiyle kendilerine "Gerçeği örten" anlamına "Kâfir" denmiştir. Nitekim Allah teala bunlar hakkında başka bir âyette şöyle buyurmuştur:
"İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti, biz, insanlara kitapta açıkladıktan sonra onları gizleyenlere, işte onlara Allah lanet eder. Hem de bütün lanet edenler lanet eder." [22]
11- Âyet-i kerimede bunların hiçbiri ismen belirtilmemekle onlar ve tarih boyunca, kıyamete kadar onlar gibi olanlar hakkında bu âyetler inmiştir demek en toplayıcı görüş olacaktır.[23]
Kaynaklar
[12] Kelbi zayıftır. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 20.
[13] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/13.
[14] Fahreddin er-Razi, Mefatihu’l-Ğayb.
[15] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân: 1/84.
[16] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/13.
[17] Fahreddin er-Razi, Mefatihu’l-Ğayb.
[18] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân: 1/84; Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 1/9.
[19] İbrahim: 14/28, 29
[20] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân: 1/84.
[21] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân: 1/84.
[22] Bakara: 2/159; İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân.
[23] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/14-15.
0 Yorumlar