Yine İmam-ı Begavî Me’âlimü’t-Tenzîl de Bakara sûresinin ikiyüz ondokuzuncu âyet-i kerimesinin tefsirinde buyuruyor ki: Ömer b. Hattab, Mu’az bin Cebel ve Medîneli bir sahâbi (Radiyallahu anhu) Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in huzuruna geldiler:

– Bize içki ve kumar hakkında fetva veriniz. Çünkü içki aklı gideriyor. Kumar da malın yok olmasına sebeb oluyor, dediler.

Hemen Allah’u Teâlâ Bakara sûresinin ikiyüzondokuzuncu âyet-i kerimesini: «Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günâh, hem insanlar için faideler vardır. Günahları ise faidelerinden daha büyüktür» gönderdi.

Bütün tefsir kitablarında olduğu gibi Hakk Teâlâ içki hakkında dört ayeti kerime göndermiştir:

1- Nahl sûresinin altmışyedinci âyet-i kerimesidir.

«Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerinden de içki ve güzel bir rızk edinirsiniz» buyurulmuştur.

Müslümanlar o günlerde içki içerlerdi. Mübah idi. Şeker, hurmadan yapılan içkidir.

2- Yukarıda söylediğimiz gibi Hazreti Ömer (Radiyallahu anhu) ve Mu’az, Resûl-i, Ekrem’den içki ve kumar’ın hükmünü sorunca Bakara sûresinin ikiyüzondokuzuncu âyet-i kerimesi geldi. Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem):

«Allah’u Teâlâ önce büyük günâhtır, buyurmakla içkinin haram olacağına ve sonra insanlara faideleri vardır, buyurmakla içkinin helâl olacağına işaret etti, buyurdular.

Bu âyet-i kerîmeden sonra Ashâb-ı Kirâmın çoğu büyük günahtır buyurulduğu için içkiyi bıraktı. Bir kısım kavimler ise, insanlara faideleri vardır, buyurduğu için, içki içerlerdi. Abdurrahman bin Avf Hazretleri birkaç sahabeye ziyafet vermişti. İçki de içip sarhoş oldular. Akşam namazı oldu. Birisi imam olup cemâatle namaz kıldılar. İmâm olan namazda Kâfirun sûresinin ikinci âyet-i kerimesinde manâyı menfi yapan «lâ» lafzını söylemedi. Bundan sonra sarhoş iken namaz kılmağı yasak eden üçüncü âyet-i kerîme geldi.

3- Nisâ sûresinin kırküçüncü âyet-i kerîmesidir. Hakk Teâlâ bu âyet-i kerîmesinde:

– Ey imân edenler! Ne söylediğinizi bilmeniz için sarhoş olduğunuz zaman, namaza yaklaşmayınız, buyurmuştur.

Bundan sonra çokları içkiyi tamamen terk ettiler. Namaza manî olan şeyde hayır yoktur, dediler. Bir kısmı ise, namaz vakitleri hâricinde içki içerlerdi. Meselâ yatsı namazından sonra içki içerler, sabah namazına kadar sarhoşlukları giderdi. Veyâ sabâh namazından sonra sarhoş olsalar, öğle namazına kadar sarhoşlukları giderdi. Bir zaman sonra Abbâd İbn Sâmit bir ziyâfet hazırlayıp bir kaç kişi davet etmişti. Sa’d bin Ebî Vakkas Hazretleri de onların arasında idi. Abbâd bir deve başı kızartmıştı. İçki de içtiler, sarhoş oldular. Sonra aralarında neseb ile övünüp şiirler söylemeye başladılar. Sa’d Hazretleri bir şiir söyledi. Şiirinde ensârı, yâni Medîne halkını kötülüyor. Kendi kavmi olan Kureyş’i övüyordu. Bunun üzerine Ensâr’dan bir kişi devenin çene kemiğini alıp Sa’d Hazretlerinin başına vurdu. Muvaddıha mertebesinde yardı.

Arap lisânında baş yarılmasının on bir mertebesi ve her birinin ismi vardır. Altıncı Mertebeye muvaddıha denir. Başın kemiğinin beyazlığının görülmesine kadar olan yarılmadır. On birinci mertebeye Dâmiğa denir. Baş kemiğinin kırılıp beyne kadar giden yarılmadır. Mütercim

Sa’d bin Ebî Vakkâs Hazretleri kalkıp Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem)’in huzûruna vardı. Başını yaran Medîneli kişiyi şikâyet etti. Hazreti Ömer (Radiyallahu anhu)’de orada idi:

– Ya Rabbi! Bize içki hakkındaki kat’i emrini bildir, dedi. Hakk Teâlâ dördüncü âyet-i kerîmeyi göndererek içkinin kat’i olarak harâm olduğunu bildirdi.

4- Mâide sûresinin doksanıncı ve doksanbirinci âyet-i kerîmeleridir. Hakk Teâlâ bu âyet-i kerîmelerinde:

«Ey iman edenler! İçki, kumar, (tapmıya mahsûs) dikili taşlar, fal okları ancak şeytânın amelinden birer murdardır. Onun için bun(lar)dan kaçının ki muradınıza eresiniz. Şeytân, içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah’ı zikretmekten ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil mi? buyurmuştur.